30 Aralık 2011 Cuma

Yıl Sonu Özeti

Eveet, bu yazımda 2011 yılının kendimce bir özetini yazacağım.. Kendi hayatımdan, sosyal olaylara, Türkiye'de yaşananlardan, ailevi konulara... Yani bir nevi Yıl Sonu Özeti geçeceğim kendimce..

2011 yılına pek iç açıcı girmemiştim. İngiltere'ye gitme planlarım devam etmekte ve vizemin sonucunu beklemekteydim. O sürecin sonunda da önce hüsran, sonra sevinç yaşamıştım.

Sonunda Mart ayına gelmiştik, yani Londra'daki eğitim ve yaşam sürecim başlamak üzereydi. Gurbete gidecek olmanın heyecanıyla heran yemek yiyip, içki içiyordum. Dostlarımla vakit geçirerek bir nevi kendimi alıştırıyordum.

Londra maceram 1 ay sürdü.. Evet, tam 1 ay. Yüksek Lisans yapmak için gitmiştim ancak danışman kurbanı olarak geri dönmüştüm. Nedeni mi? Boşverin, artık konusunu dahi açmak istemiyorum.

1 ay sonra yani Nisan ayının son haftası geri dönmüştüm Türkiye'ye. Hem aile hem arkadaş çevresinde beni ezen bakışları görmek hiçte zor değildi. Neymiş, Londra'da yalnızlığı becerememişim, okulun kötülüğünü bahane ederek geri dönmüşüm.

Desinler ya, alıştım zaten bu tür ön yargı ve sorgusuz yargılamalara. Ogünlerde bana destek olan sayısı bir elin parmakları kadar anca vardı. Hani insanın zor anlarında yanında olan, ona destek veren kişiler vardır. Biz bunlara kısaca DOST deriz. Evet, işte ozamanlar çok daha iyi anladım dostumu ve dostum olarak takılanları.

Herşeyi bir köşeye bırakmayı denerken, üst üste gelen bu anlamsız tavırlarla boğuşuyor, yalnızlığımı 1-2 kişiyle paylaşıyordum.

Hergün dükkana gidiyor, bir nevi dükkanda babama yardım ederek 'çalışma hayatına' giriş yapıyordum. Yaz ayları biraz böyle geçti. Gündüzleri dükkanda çalışıyor, akşamları ise kendimi yine alkol ve yalnızlığa bırakıyordum.

Kardeşim dediğim insan, Alihan, Ağustos ayında askere gidecekti. Birlikte hayal kurup, askerlik öncesi güzel bir tatil yapalım diye plan yapıyor ama hergün bu planlarımız suya düşüyordu. Sonuç olarak birlikte tatil yapamasak bile Ankara'da geçirdiğimiz vakitler inanılmazdı.

12 Ağustos günü Alihan'ı askere uğurladık. Bir darbe daha yemiş gibiydim. Neden mi? Çünkü 2-3 tane dost dediğim insan da Ankara'da yani benim yanımda değillerdi.

Kendi kendime söz verdim, spora ve sağlıklı (!) beslenmeye başlayacaktım. Eylül ayında spor salonuna yazıldım, düzenli olarak hergün spora gidiyor, yalnız olsam bile yavaş yavaş hayatımdan zevk almaya başlıyordum. Sporun insana kattığı en önemli faydalarından biri sanırım. Kilo vermeye başlayınca insanın içinde ayrı bir şevk oluşuyor, bunu şahsen yaşadım. 55 günde 10 kilo verdim, vücudum topladı ve artık kendimi daha sağlıklı hissetmeye başladım.

İş arayışlarım devam etmekteydi, bir yandan babamın baskıları, bir yandan ailedeki kaçak bakışlar... Bunalmaya başlamıştım, taşıyamayacağım yükler yüzünden yine sıkıntılı sayılabilecek zamanlara girmiştim.

Ve tam o günlerde, Ekim ayının ilk haftası telefonum çaldı. Karşıdaki kişi, danışmanlık firmasından aradığını belirterek, yaptığım başvuru sonrası benimle görüşmek istediklerini söylediler. Kendilerine "hangi firma?" diye sorduğumda, aldığım cevap ile havalara uçtum..

Kavaklıdere Şarapları..!



2 gün sonra ön görüşmeye gitmek için hazırlandım, ailemden ve arkadaşlarımdan gizli görüşmeye gittim. Çünkü nazara inanırım, ailem hakkında söylemiyorum ancak arkadaş çevremde ismen sayamasam bile bazı insanların nazarına geleceğimden hep korktum. Öncelikle işim kesinleşsin, sonrasında aileme ve arkadaşlarıma söylerim düşüncesini benimsedim.

İlk görüşmem güzel geçmişti, danışman firmanın müdürü ile yüz yüze görüştük ve benden etkilendiğini, beni Kavaklıdere Şarapları'na önereceğini söyledi. Bu demek oluyor ki, ilk aşamayı başarıyla geçmiştim.

İkinci görüşmem, direkt olarak Kavaklıdere Şarapları'nda olacaktı. Detaya girmiyorum ancak ikinci aşamayıda başarıyla geçmiştim. Alihan ve babama bahsetmiştim bu durumu. Kimseye söylememeleri konusunda söz bile almıştım.

Aradan 1 hafta geçmiş ancak henüz bir geri bildirim gelmemişti. Yavaş yavaş ümidimi kesmeye başlamıştım ve farklı iş arayışlarına girmiştim. İnternet üzerinden başka bir firmaya başvurmuş ve aynı gün içerisinde benimle görüşmek istediklerini belirten bir telefon görüşmesi bile yapmıştım.

Ekim ayının 3. haftası, Pazartesi günü iş görüşmesi için gittiğim firmadan iş teklifi aldım. Ertesi gün yani Salı günü birkaç evrakla birlikte gelmemi ve işe başlayacağımı belirttiler. Şaşkına dönmüştüm, çünkü bugüne kadar hiçbir firma bana aynı gün içerisinde geri bildirim bile yapmamışken, iş görüşmesine gittiğim yer bana ertesi gün işe başlayacağımı söylemişti.

Salı günü sabah erkenden kalkıp, yeni işime gidecek olmanın telaşıyla yola çıktım. Aklımda onlarca soru işareti varken, yeni bir iş sahibi olmanın mutluluğunuda hissediyordum. Benim gibi işe yeni başlayan 4 kişiyle, eğitim koordinatörünü beklerken biraz sohbet ettik. Herkes bukadar acele işe alınmanın ne demek olduğunu birbirine soruyor, herkeste bir karamsarlık duygusu hissediliyordu.

Eğitimler başladığı sırada telefonum defalarca çalmış ancak bakamamıştım. Yemek arası için dışarı çıktığımda telefonum yine çalmış ve bu sefer yanıtlama fırsatım olmuştu. Karşıdaki kişi, danışmanlık firmasından bir yetkili olduğunu ve bana Kavaklıdere Şarapları'nın iş teklifini bildirmek için aradığını söyledi.

Tüylerim diken diken olmuştu, telefonu kapatır kapatmaz babamı ve abimi arayıp onlarında yorumunu aldım. Kendileri bana saygı duyduklarını ve benim tercih yapmam gerektiğini söylediler. Bu hiç zor değildi, çünkü hayalimde olan bir işten teklif almış ve bu benim ilk işim olacaktı. Eğitimine katıldığım diğer firmanın eğitim koordinatöründen af dileyerek öğleden sonra aralarında olamayacağımı söyledim..

Hemen dükkana gidip, babamla bu konuyu konuşup, bir yandanda evraklarımı hazırlama telaşına içine girmiştim. Hastaneden sağlık raporu, diploma fotokopileri vs toplamaya başlamıştım bile. Perşembe günü evraklarımı hazırlayıp, Tunus'taki Kavaklıdere Şarapları ofisine götürdüm. Kendileri bana 24.Ekim'de işe başlayacağımı belirtip, hayırlı olsun dedikten sonra dünyalar benim olmuştu..

Bugün 30.Aralık ve ben 2. ayımı tamamladım. Şirkette Satış Asistanı ünvanıyla işe başladım ve sonrasında bölge olarak Ege Bölgesi asistanı oldum. Biraz hızlı bir giriş yapmama, ve yıl sonu telaşına denk gelmeme rağmen, şükrediyorum böyle bir işim olduğu için.

Kısacası, 2011 benim için biraz hayal kırıklıkları ile başlamış olsada, sonunda hedefime ve hayallerime ulaşmanın mutluluğunu yaşıyorum.

2012 için güzel hayallerim devam etmekte, kafama koyduğum hedeflerimi gerçekleştirme peşindeyim.

Hepinizin geride bıraktığı 2011'e el sallayıp, 2012'ye güzel bir giriş yapıp sağlıklı, huzurlu ve mutlu olmanızı diliyorum...

Hoşçakal 2011 - Hoşgeldin 2012.....!


27 Aralık 2011 Salı

Hayal Kurmak


Siz hiç tanımadığınız biri için duygulandınız mı? Varlığını bildiğiniz ancak görüşmediğiniz, sadece hayal ettiğiniz biri için?

Ben bu hislerin hepsini yaşıyorum. Henüz tanımasam bile umut ediyorum. Hayal kurmak bazılarına göre saçma bir şeydir. Hani hayattan kopup her daim hayal kurduğumuzu sanır o bazıları. Ancak bilmiyorlar ki hayal ederek birçok şeye kavuştuğumuzu.

Çok yakın birkaç arkadaşım biliyor şuan kurduğum o tek hayali. Umarım gerçekleşecek, inanıyorum. O zaman buraya yazar mıyım bilmiyorum çünkü nazara inanırım.

Ama mutlu olduğumu, huzurlu bir şekilde yazdığımı hissedeceğinizden eminim.

İyi akşamlar.

30 Kasım 2011 Çarşamba

Öyle Birini Bulun Ki

Size içten bir şekilde güzel olduğunuzu söyleyen;
Suratına kapadığınızda sizi geri arayan;
Sizin uykuya dalmanızı seyretmek için uyumayan;
Sizi alnınızdan öpen;
Size en zor anlarınızda bulutların üstüne çıkarmak isteyen;
Arkadaşlarının önünde elinizi tutan...
 
Öyle birini bekleyin ki;
 
Size durmadan size sahip olduğu için kendini şanslı saydığını veya ne kadar önemsediğini hatırlatan;
Arkadaşlarına dönüp 'aradığım o...' diyen.....

25 Kasım 2011 Cuma

Bazen!!


Kaybedenler Kulübü

Bu sefer uzunca yazı yazmak yerine, sadece yukarıdaki vidyoyu izlemenizi rica ediyorum.. Ancak 1 kez değil, defalarca izleyin.. Her izlediğinizde, yeni birşeyler duyacak ve kendi kendinize sorgulayacaksınız..

7 Kasım 2011 Pazartesi

Meşe Şarap Fıçıları

--Mustafa Delioğlu--

--Hüsnü Dokak--

--Marek Brzozowski--

--Marek Brzozowski--

Birazda fotoğraf paylaşmak istedim..

Bir süredir yazdığım konular biraz depresif konular, vidyolar ve şarkılardan oluşmuştu.. Artık fotoğraf paylaşma zamanı geldi..

Kavaklıdere Şarapları'nın, Akyurt'taki fabrikasında çektim yukarıdaki fotoğrafları.. Artık kullanılmayan Fransız Meşe fıçıları, bazı sanatçılar tarafından yukarıdaki şaheserlere çevrilmiş ve sergilenmiş 1-2 sene öncesinde.. Hala özenle korunuyor fabrikanın sosyal tesisler bölümünde..

İncir Reçeli



Bu sefer yazımda kısaca bir filmden bahsedeceğim, sonrasında ise kendi duygularımı ve eminim herkesin yaşadığı hisleri paylaşacağım.. Filmin ismi, İncir Reçeli.. 11 Şubat 2011 tarihinde vizyona girmiş, konusu romantik - dram.. Ancak ben bu filmi Eylül 2011'de izledim..

Filmin ilk başlarında basit bir film gibi geldi, tanıdık isimler yoktu.. Bütçesinin fazla olduğunu düşünmüyorum, hatta çekimler, sahneler profesyonelce çekilmemişti.. Ama herkesin övüp, dilinden düşürmediği bu filmi izlemeyi kafama koymuştum..

Türk filmlerinin çoğunda tercih edildiği gibi, bu filmde de dram ve romantizm konuları içeriyordu.. Birbirini tanımayan 2 kişi, şans eseri tanışıyor.. Kısa süren bir arkadaşlık ve ardından meydana gelen sorunlar, ilişkiyi kurtarma çabaları ve en sonunda terkediliş.. Ancak bu filmde farklı olan şey, önemli bir sağlık konusunu işlemiş olması.. HIV pozitif, yani halk ağızıyla AIDS..

Burada oturup yarım saat filmin konusunu anlatmayacağım, ancak izlerken çoğumuzun hissettiği duygusallığı bir nevi açığa vurmak benim amacım..

Ben bu filmi sıkıntılı bir günler geçirdiğim zaman izlemiştim, hatta itiraf etmek gerekirse, bu filmi izledikten sonra kendime blog açmaya karar vermiştim..

Birçok kişinin hayatında yaşamış olduğu fırtınalı ilişkiler vardır.. Uğruna göz yaşı döktüğümüz, ailemiz ve dostlarımızla tartıştığımız kişiler olmuştur.. Herşey mükemmel derken, aniden tepe taklak olan ilişkiler yaşadığımızı iyi kötü tahmin ediyorum.. Ama belkide bunlar olmalı, her hatadan bir ders çıkarmak lazım.. Ancak tabii yanlış anlaşılmasın, yaşanılan hiçbir ilişkiye 'hata' gözüyle bakmamalıyız..

İllaki pişmanlıklarımız, 'keşke' dediğimiz zamanlar olmuştur ama bunlarda hayatın gerçeği.. Şimdi durup, geçmişe baktığımızda nekadar zor zamanlar geçirsek bile, yüzümüzde tebessüm oluşmasıdır önemli olan..

Bu film belkide uç noktada bir konuyu işlemiş, ancak eminim hayatında aşk acısı veya bunun gibi sıkıntılı dönemler yaşamış birçok kişi vardır.. Ve bu filmide herkes kendi hayatından bir pay çıkarmıştır..

Dün, yani 6 Kasım 2011 tarihinde, Kanal D'de İncir Reçeli vardı.. Hepsine yetişemesem bile, son 30 dakikasını tekrar izleme fırsatım oldu.. Şuan hayatımda birçok şey yolunda iken bile, gözlerimin dolduğu sahneler oldu yine..

Bir önceki yazımda bahsetmiştim, bazen insan tek başına oturmalı, eskiyi veya ileriyi düşünmeli, hatta gerekiyorsa ağlamalı.. Hergün içimize okadar çok şey atıyoruz ki, rahatlamak için bu tür yollar seçmeliyiz..

1 Kasım 2011 Salı

Düşünmek



..LÜTFEN DİNLEYİN..

Bazen insan, hayatın stresinden kurtulmak ister... Kendini bir odaya kapatır, minik bir lamba ışığında bir şarkı dinleyerek uzaklara dalar...

İşte yukarıdaki şarkı tam bu anlar için yapılmış sanki.. Ben bu yazımı yazmadan önce defalarca dinledim, odamda tek başıma.......

Ne hayaller kurdum, neler düşündüm inanamazsınız.. Ya ben çok duygusalım, ya bu şarkı beni çok etkiledi bilmiyorum ama umarım sizde benim gibi hisseder ve bir nevi duygusallaşırsınız...

İnsan bazen ağlamak ister, bazen tek başına bir odaya kapanıp, kendi kendine konuşur.. Hayaller kurar, geçmişini hatırlar.. Unutamadığı insanları, sevgililerini veya her neyse... Bir nevi detoks gibidir, içimizdeki sıkıntıdan kurtuluruz...

Aslında bukadar duygusallığa girip, insan nasıl rahatlar bilemiyorum ancak siz sadece deneyin...

Belki üzüleceksiniz, belki ağlayacak.... Ancak sonunda rahatlamış olacaksınız, sanki dostunuza içinizi dökmüşsünüz, sanki kör kütük içip duvarlara sevginizi haykırmışçasına.......

Ve en sonunda huzur kaplayacak içinizi.... Eminim..!

8 Eylül 2011 Perşembe

Balabankara


..Balabankara..

Yine yardım için dükkandayım.. Aylardan Kasım.. Yani işlerin yoğun ve balığın çok olduğu zamanlar... Ancak hafta içi olduğu için en azından gündüzleri iş biraz seyrek oluyor.. E ben dükkanda olduğum zaman ve öğle vakitleri ise, babamla boğaz gezdirme olayına gireriz.. 

İkimizde birbirimize bakıp, 'bu öğlen nerede yesek' der ve yola koyuluruz.. Bilinmeyene doğru arabayı kullanırken, illaki aklımızda bir yer canlanır ve oraya doğru sürerim aracı.. Bu seferki durağımız, Balgat'ta yeni açılan Balabankara..

Ben ilk defa duymuştum, babam ise gazetede reklamını gördüğünü ve Eskişehir'de meşhur olduğunu söyledi.. Restorana girdik, içerisi tıklım tıklım.. Ne yesek diye menüye bakarken, ortaya turşu, ezme, salata ve bulgur pilavı geldi.. Lezzetliydi bu başlangıçlar.. 

Garsona sorduk, 'neyiniz meşhurdur' diye.. Kendisi bize, yukarıdaki spesiyali önerdi.. Pidenin üstüne köfte, çöp şiş ve tereyağ-domates sosu kombinasyonu... İşin içine tereyağı girince, lezzetsiz yemeği bile güzelleştirdiğini herkes biliyor..

Yediğimiz yemeğe gelirsek, ben beğendim.. Lezzeti güzel, hizmet ve ilgi 10 üzerinden 7-8 civarında.. Ancak arayacağım bir lezzet değil, karnım aç iken, Balabankara'ya gidelim demem... Alternatifi çok olan bir lezzet..

Rakı - Balık


Genelde yakın çevrem, kendilerine yemek özellikle balık yapmam için bana hep ısrar ederler.. Kardeşim dediğim insanlardan Alihan, heran bu isteğini dile getirir.. Artık kaçış yok, söz verdiğim gibi kendisine balık yapmam gerekiyordu..

Yukarıdaki resim, 2010 yılında Kurban Bayramı zamanında çekildi.. Alihan'ın ailesi Ankara'da olmadığı için, illa balık yapacaksın diye tutturdu.. E bizim dükkanımız bayramda kapalı, hemen bir çözüm bulmam gerekiyordu.. Babama sorup, dükkanın anahtarını aldım.. Buzhaneden 2 adet levrek, meze dolabından ise kalamar ve karidesleri aldım.. Yıllardır balıkçı olduğumuz için, hangi balık nasıl temizlenir az çok biliyorum.. Kolları sıvadım ve işe koyuldum..

Marketten alışveriş yapıp evin yolunu tuttuk.. Salata; Alihan'ın eseri.. Kalamar, levrek ve özel karides benim marifetim... Yanında olmazsa olmaz rakı ve bize eşlik eden mükemmel Türk Sanat Müziği...

7 Eylül 2011 Çarşamba

Ankara Dönerinin Adresi





                                                          ...Anadolu Et Lokantası...

Fotoğrafın altına, lokantanın ismini yazmak istedim çünkü bu harika lezzeti bizlere sunduğu için kendilerine teşekkür etmek gerekli...

Anadolu Et Lokantası ile tanışmam yıllar öncesine dayanıyor.. Eski dükkanımız, Kızılay Kumrular Sokak'ta idi.. İsmi, tabiiki Dalyan Balıkçısı.. Okul sonraları, haftasonları ve tatillerde genelde dükkana gider, balıklarla oynardık.. Ve tabii mızmızlık yapıp karnımız açıktığında ise, babam hemen 4-5 dükkan yanda bulunan Anadolu Et Lokantası'na götürürdü bizi.. Lokanta denildiğine bakmayın, bildiğiniz esnaf dönercisi ancak sulu yemek ve tek tük kebapta var..

Dönerle birlikte, parmaklarımızı bile yerdik.. Tabii yıllar sonra balıkçımızı kapatıp, bir nevi modaya ayak uydurup bizde Fast-Food dünyasına girmeye başladık.. Ondan sonra Anadolu'da döner yemek hayal olmuştu.. Yılların komşusu olduğumuz için küslük olmadı tabii ama kendi dükkanımızda döner olduğu için ona hücum ediyorduk..

Yıl 2004 sonbaharında Dalyan Balıkçısı ismini Çayyolu'na taşıdık.. Sonrasında yine, eskisi gibi Anadolu Et Lokantası'na ziyaretlerimiz çoğaldı.. İddaa ediyorum evet, Ankara'daki en iyi döner..

Birçok kişi bana, Süha Dönercisi'nin dönerini daha çok sevdiğini söylüyor ama ben katılmıyorum.. Tabii oda ayrı bir hikaye, anneannemin evi Süha'nın karşısındaydı.. Yani bir nevi O'nunda elinde büyüdük ve dönerlerinin tadına defalarca baktık.

Ancak dediğim gibi, Anadolu Et Lokantası'nı şiddetle tavsiye ediyorum...

Az Pişmiş Biftek





İlk yazımda bahsetmiştim, fotoğraf çekmeyi ve özellikle yediğim yemeklerin fotoğraflarını çekmeye bayılırım. Yukarıdaki resmin size mazisini anlatmak istiyorum..

Öncelikle, 'neden bu et pişmemiş' diyebilirsiniz.. 1,5 - 2 sene öncesine kadar, biftek tarzı etleri genelde çok pişmiş olarak pişirir veya gittiğim yerlerde öyle sipariş verirdim.. Ancak askerliğim sonrasındaki İtalya seyahatimde öğrendim ki, bugüne kadar yanlış yapmışım.. Floransa'da 'Mario' adlı küçük bir aile lokantasında, havalandırma panelinin orada büyük harflerle 'etinizi en fazla orta pişmiş olarak hazırlarız' tarzındaki uyarı beni meraklandırmıştı.

Tabiiki o uyarıdan sonra etimi orta pişmiş olarak sipariş verdim.. Sonuç? Yukarıdaki manzara.. Bu eti nasıl yerim diye düşünürken, küçük bir dilim kesip tadına baktım.. İnanılmaz yumuşak ve lezzetliydi.. Sanırım eti güzel marine etmişler diye kendi kendime konuştum..

İtalya'da 1 ay kalmıştım, bu 1 ay içerisinde sanırım 10-12 defa et yemeği yedim ve hepsini orta pişmiş olarak sipariş ettim.. Bana etin nasıl pişirilip, nasıl en lezzetli şekilde servis yapılmasını öğrettiği için, İtalya'ya olan aşkım 1 kat daha arttı... Tabiiki böyle lezzetli bir et ile, kırmızı şarap...

Afiyet olsun..

                                              ..İtalya'da aşçılık okuyan, Brezilyalı Mariana..

6 Eylül 2011 Salı

Lezzetli Yemekler

Beni tanıyanlar bilir, boğazıma düşkün biriyimdir.. Evde olduğum günler, hobi olarak farklı yemekler yapar, diğer zamanlarda ise yakın arkadaşlarımla dışarıda yemek yerim.. Ve tabii ki yediğim yemeklerin fotoğraflarını çekerim..

Bir önceki yazımda, çektiğim fotoğrafları mazisiyle beraber paylaşacağımı belirtmiştim.. Bunların içinde yediğim veya yaptığım yemekleri anlatıp, gittiğim restoranları özetlemeye çalışacağım..

Umarım benim gibi boğazına düşkün olan arkadaşlar, yazdıklarımı beğenir ve takip etmeye devam ederler..

Fotoğrafların Dili

Eskiden beri fotoğraf çekmeye meraklıyımdır.. Bu merakım, babamın sahip olduğu Nikon FE2 fotoğraf makinası ile başladı.. Eski teknoloji yani filmli makina olduğu için çektiğim fotoğrafların ne denli güzel olduğunu anlamak zordu.. Ancak film bittiğinde öğreniyordum ve bir çoğu yanmış filmler oluyordu..

iPhone 3 GS telefonumu aldığımda, bol bol fotoğraf çekmeye başladım.. Telefonun birçok farklı uygulaması olduğu için, onlarında yardımıyla çektiğim fotoğrafları renklendirip, efektler katabiliyordum..

Sonrasında, iPhone 4 telefonumu aldım ve bilgilerimi bu telefonla daha da pekiştirdim. Kamerasının çözünürlüğü ve ekranın HD olmasından dolayı, çektiğim fotoğraflar daha kaliteli hale gelmişti. Fotoğrafçılıkla ilgili uygulamaları sık sık takip ediyordum ve dolayısıyla birçok farklılık katabiliyordum çektiğim fotoğraflara..

iPhone'lar için bir uygulama mevcut, ismi Instagram.. Kısaca şöyle özetleyim, genel olarak fotoğraf paylaşım programı. Çektiğiniz fotoğrafları ekliyor, sizi tanıyan veya tanımayan üyelerde bu fotoğrafları beğenip, yorum yapabiliyorlar.. Uygulamayı ilk yüklediğim tarihlerde pek sık kullanmıyordum çünkü bilinmiyordu insanlar tarafından. Ancak sonraları iyice benimsedim.. Şimdi, 120'ye yakın fotoğrafım var ve birçoğu diğer üyeler tarafından beğeniliyor.

Bundan sonra, fotoğrafları birer birer ekleyip, nasıl çektiğimi yani yaşandığı hadise ile yayınlayacağım..


Saygılar, Efe Eryurt